Psikolog Dr. Evgin Miçooğulları çocuklarda DEHB ‘ye ilişkin bilgi vererek, “Öncelikli olarak empati, empatik yaklaşım, ılımlı iletişim iklimi, anlayışlı davranma son derece önemli.” dedi.

Dr. Evgin Miçooğulları çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) konusunu, aile ve okul gibi açılardan ele alarak önemli tavsiyelerde bulundu.

İlk olarak bir çocuğun DEHB ‘ye sahip olmasında, aile tutumunun ve okula özgü faktörlerin ne kadar etkili olacağı hakkında konuşan Psikolog Dr. Miçooğulları, “Tek başına ikisi de etki etmez, varsa gelişimsel bir bozukluktur dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu. Sadece bunun ortaya çıkmasını hızlandırabilir bu koşullar ya da şiddetini arttırabilir” dedi.

“tedavi, çocuk, aile ve okul üçgeninde, sağlık otoritesinin yönetiminde bu üç ayakla yönetilir”

Dr. Miçooğulları özellikle aile tutumu için konuşarak, “Aile tutumu son derece önemli burada tabii ki çünkü dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda az önce saymış olduğumuz dürtüsellik hiperaktivite ve dikkat eksikliği elbette çocuğun davranışlarında, akademik başarısında, sosyal ilişkilerinde birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Aile bu konuda eğer bir psiko eğitime sahip değilse yani hastalık hakkında gerekli bilgilere sahip değilse, elbette çocuğu anlamada, empati kurmakta zorlanacaktır. Bu da aile içinde bir takım çocukla sürekli çatışmalara neden olacak” ifadelerini kullandı.

Okul için ise okuldaki negatif iletişimin çocuğu kötü etkileyebileceğine değinerek, “Okul açısından bakacak olursak, özellikle okulda negatif iletişim yani katı disiplin, iletişimin kapalı olması, yetersiz iletişim, düşük akademik başarı, okul iklimi dediğimiz işte akran zorbalığının ya da olumsuz bazı süreçlerin olması elbette zaten mücadele veren çocuğa hani kendi başına bu süreçte yönetemezken bir de bunlar eklendiğinde tablo daha da ağırlaşabiliyor. Neden tablo ağırlaşır çünkü dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda genellikle tedavi, çocuk aile ve okul üçgeninde, sağlık otoritesinin yönetiminde bu üç ayakla yönetilir. Okulun bu konuda bu tür şeylere sahip olması elbette bir ayağa eksik bırakacak, ailenin bu konuda birtakım eksiklerin olması yine bu mücadeleyi eksik bırakacağı için yine bu süreçler çocuğa olumsuz olarak yansıyacaktır” şeklinde konuştu.

“ailenin bu süreçleri bilmesi çocuğa bu noktada anlayışlı, empatik yaklaşması gerekiyor”

Çocuğa yaklaşım konusunda bilgi veren Dr. Evgin Miçooğulları, çocukla empatik iletişim kurmanın önemine vurgu yaparak, “Öncelikli olarak empati, empatik yaklaşım, ılımlı iletişim iklimi, anlayışlı davranma son derece önemli. Çünkü çocuk hani bunları bilerek isteyerek yapmıyor yani birkaç dakika önce uyardığınız çocuk, 5 dakika sonra aynı hareketi tekrar gerçekleştirebilir. Hele dürtüsellikten örnek verecek olursak, sözünüzü kesebilir, sıra beklemeyebilir, çok aceleci davranabilir ve sürekli tabii aile bunları gördüğünde eğer sürekli uyarıyorsa, sürekli bunun nedenini bilmeden, empati kurmadan yaklaşırsa çatışmaya neden olacaktır. O yüzden ailenin bu süreçleri bilmesi çocuğa bu noktada anlayışlı, empatik yaklaşması gerekiyor” dedi.

“Uzun şeylerden sıkılabilir ya da kopabilir”

Dr. Miçooğulları, aileye bu süreçte büyük bir rol düştüğünden bahsederek, “Yani çocuğun hem sosyalleşmesi hem akademik başarısını yönetebilmesi yönlendirebilmesi açısından hem de evdeki bir takım sosyal açıdan da evdeki kuralların işler hale gelmesi açısından aileye büyük rol düşüyor. O yüzden ailenin de bu konuda bir sınır koyabilmesi, bu süreci iyi yönetebilmesi açısından kural koyabilmesi, son derece önemi. Tutarlı olması son derece önemli bu çocuklarla. İletişim kurarken genellikle çok kısa, net ifadelerle bunu yapabilmesi, çünkü sınırlı bir dikkat odağı olabiliyor çocuğun. Uzun şeylerden sıkılabilir ya da kopabilir. O yüzden ailenin iletişime de kurallara da sınır açısından dikkat etmesi gerekmekte” ifadelerini kullandı.

“İster istemez çatışmaları da beraberinde getiriyor

Psikolog Dr. Evgin Miçooğulları “DEHB ’li çocukların sürekli uyarı almaları depresyona neden oluyor” tanısı hakkında ne düşündüğünden, “Yani zaten sebep-sonuç açısından baktığımızda doğru çünkü şöyle düşünün, sürekli bir eylem ya da harekette bulunduğunuzda uyarıldığınızı düşünün. Sürekli bu uyarılmalar zaman içerisinde bir takım iletişim problemlerine, uyumsuzluklara neden oluyor. İster istemez çatışmaları da beraberinde getiriyor. Tabii ki çocuğun burada giderek özgüveni düşüyor, sürekli uyarıldığı için. Başarı süreci, akademik başarıda da dikkat eksikliğinden dolayı, hiperaktiviteden dolayı odaklanmadığı için başarı problemi de yaşıyor. Başarısız olduğu için kendine güveni bu noktada da kayboluyor. Zaten depresyon kendine güvenle de birebir ilişkili olduğu için yani kişi artık kendi kendine güvenmediği için başarısızlık duygusuyla, kaçınılmaz bir şekilde depresyon yaşayabilir” diyerek bahsetti.

Muhabir: serenay korkusuz